Türkiye’nin en büyük subasar ormanı olan Bursa’daki Karacabey Longoz Ormanı, 300’e yakın kuş türü, endemik bitkiler ve nadir görülen canlılara ev sahipliği yapıyor.
Longozun sakinlerinden biri de Antik Mısır’da kutsal olarak kabul edilen Scarabeus sacer, yani halk arasında bilinen ismiyle ‘tezek’, ‘gübre’ veya ‘bok’ böcekleri…
Longozun birçok noktasına yerleştirilen uyarı tabelalarıyla ezilmemeleri için dikkatli olunması istenip koruma altına alınan bu böceklerin önemi, ekosisteme olan katkıları.
Öyle ki Mısır’daki fresklerde yer alan, tılsımlı olduğuna inanılan bu böcekle ilgili sayısız belgesel ve araştırma da bulunuyor.
“SICAK BÖLGELERDE BULUNUYOR”
Bursa Uludağ Üniversitesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hikmet Sami Yıldırımhan, boyu 5 santimetreye kadar ulaşan ve ağırlığının en az 10 katını itme gücüne sahip olan bu böcekle ilgili şu bilgileri verdi:
“Sert bir vücut yapısına sahip bu hayvanlar. Boyları 5 santime kadar uzayabilen bir hayvandır. Daha çok yumuşak topraklarda ve kumsal alanlarda bulunuyorlar. Sıcak bölgeleri de tercih eden bir hayvanımızdır. Büyükbaş hayvanların gübrelerini bıraktıkları sırada bu hayvanlar onların gübreleri üzerinden 3 ile 7-8 santim çapında gübre küreleri oluşturur. Bunu ön ayaklarıyla yaparlar. Zaten vücut yapıları, baş kısımları, toraks kısımları, ön ve arka ayakları bu yapıyı oluşturmaları için müsaittir. Bir taraftan ön ayaklarıyla gübre üzerinden o küreyi oluştururlar. Sonra arka ayaklarıyla küre şeklinde oluşturdukları gübreyi iterek onu yuvasına kadar ya da açacakları yere kadar taşırlar.”
“Ağırlıklarının en az 10 katını belki daha fazlasını da taşıyabilme özelliklerine sahipler. Yumuşak topraklarda ve kumsal alanlarda oldukları için ve ayak, kafa yapıları da buna müsait olduğu için toprağı ve o kumsal kısmı kazarlar ve orada tüneller oluştururlar. Bu gübreyi de o tünelin içerisine götürür bırakırlar. Bu gübrenin içerisine de bir tane yumurtasını bırakırlar. Sonra gübreyi toprağın altına gömmüş olurlar. Toprağın altında da gübrenin içerisinde yavrusu yumurtadan çıkar. 25 güne yakın bir süre içerisinde de pupa şeklinde yavru o gübrenin içerisinde gelişmiş olur. İlerleyen dönemde de genç bir birey olarak oradan çıkar ve ailesinin, ebeveynlerinin yaptığı gibi o sistemi devam ettirir.”
“TOPRAĞIN AZOTLANMASINI SAĞLIYORLAR”
Gübre böceklerinin her gün olağan olarak yerine getirdikleri bu işlemle ekosisteme katkı sağladığına dikkat çeken Prof. Dr. Yıldırımhan, şöyle devam etti:
“Bu hayvanlar bu işlemi yaparken ilk önce yeryüzünde bu büyükbaş hayvanların bırakmış oldukları gübrelerin, bunlar vasıtasıyla küçültülerek toprağın altına taşınmasına neden olurlar ki bu ekosistem açısından çok faydalıdır. Karacabey’deki longoz ormanlarındaki biyoçeşitliliğin o kadar iyi olması biraz da buna bağlı olan bir durumdur. Başka nedenleri de var muhakkak ama hayvanlar gübreyi toprağın altına taşırlar ve o toprağın azotlanmasını, gübrelenmesini sağlamış olurlar. Orada da verimliliğin daha fazla artmasına neden olurlar. Bu yönü bu hayvanların ekosistemindeki etkileri açısından, birincil olarak gördüğümüz bir özelliğidir zaten.”
“Bunun dışında gübre ortamları hijyenik olmayan ortamlar oluşturur. Hayvanlar aslında bunu, yüzeyden toprağın altına taşımak suretiyle de bu dışkı içerisinde bulunan birtakım helmint yumurtalarının ve paraziter hayvanların yumurtalarının gelişmesini de engellemiş olur. Yayılmasını da engellemiş olurlar. Böylelikle dolaylı bir menfaatleri de söz konusudur. Toprağı kazarak havalandırmış oluyorlar. Bu da toprakta verimliğin artmasında önemli bir nedendir. Mesela bazen görüyorsunuzdur bazı insanların geçmiş olduğu noktalarda bitkiler büyümez. Niye büyümez, çünkü insanlar oraya basmıştır ve bastığından dolayı da toprağın içerisinde hava kalmadığı için orada hem hayvanların yaşayabileceği bir ortam hem de hava olmadığı için bitkiler de orada büyüyemez. İşte o drenajlamayı yapmaları nedeniyle de hayvanlar önemli bir katkı sağlamış olurlar aslında ekosisteme.”
“ISIRMA ÖZELLİKLERİ YOK”
Karacabey Longoz Ormanları’nda tabelalarla korumaya alınan bu böceklerle ilgili ziyaretçilere uyarılarda bulunan Prof. Dr. Yıldırımhan, şöyle konuştu:
“Bu hayvanların insanlara hiçbir zararlı etkisi yok. İnsanların etrafındaki canlılara da herhangi bir negatif etkisi yok. Isırma özellikleri yok. Isırdığı takdirde işte zehir verme gibi bir özellikleri de yok. Dolayısıyla aslında insanlara doğrudan zarar verebilecek, hatta insanın etrafındaki canlılara da zarar verebilecek bir özellikleri yok. Söylediğimiz faydaları da düşünürsek, aslında bu hayvanların korunması gerekiyor. Bu işin içerisinde olan aslında vatandaşlarımız, bu canlıların zararlı olmadığını biliyor. Bunlarla karşı karşıya olan vatandaşlarımızın, onların faydasını gördüğünü ve onları koruduğunu biliyoruz. Ancak şehirdeki vatandaşlarımız, her türlü hayvanı zararlı gibi gören bir kısım vatandaşımız, bunlar için farklı düşüncelere sahip olabiliyorlar. Bu anlayışı da belki işte böyle özelliklerini anlatarak, faydalı özelliklerini anlatarak giderebiliriz. Onların da buraları ziyaret etme hakları var. Tabii ki oraları gezebilirler. Ama gezerken işte onların özelliklerini anlayıp, algılayıp, onları koruma yönünde gayret göstermeleri gerekiyor.”